Bütün canlıların yaşam kaynağı olan su dünya üzerinde bol miktarda bulunur ve canlılar için vazgeçilmezdir. Kokusu ve tadı yoktur diye tanımlanabilen kimyasal bir bileşiktir. Aynı zamanda renksiz olarak da bilinen su ışığı hafif bir şekilde emmesi nedeniyle doğal bir mavi renge sahiptir.
Doğada katı, sıvı ve gaz halinde üç şekilde bulunan su 2 hidrojen 1 oksijen atomundan oluşur. Hayatın başlangıcının sudan geldiğini düşünülmektedir. Hayatın temel yapı taşı olan su doğadaki diğerbileşiklerden bazı yönleriyle farklılık gösterir. Katı halde buz haliyle sıvı hali olan su üzerinde yüzerler. Normalde herhangi bir katı cisim genelde suda batarken buz batmaz. Suyun bu özelliğinin bazı avantajları vardır. Örneğin bir göl yüzeyi buz tuttuğunda göl içerisindeki hayatın devam edebilmesi için yalıtıcı görev görmektedir. Eğer yüzeyde buz olmazsa suyun içerisindeki canılar için sıcaklık uygun olmayabilir.
Su kendisini oluşturan bileşenlerin özelliğinden tamamen farklı da bir yapıya sahiptir. Oksijen yakıcı, hidrojen yanıcı bir gazken ikisinin birleşiminden oluşan su yangın söndürmek için kullanılan bir maddedir.
2 hidrojen 1oksijenden oluşan su saf su olarak nitelendirilir. Saf suya doğadaki en yakın örnek yağmur suyudur. Ancak saf su içilebilir olan su değildir, canlılara faydası yoktur. Suyun içilebilir olması için içinde minerallerin olması gerekir. Toprağa düşen yağmur suları toprağın içerisindeki minarelleri toplayarak içilebilir suyu oluşturur.
Dünyanın dörtte üçü sularla kaplı olmasına rağmen bu suların hepsi insanlar için kullanılabilir su değildir. Yaşamın temel yapısını oluşturan madde sudur ve canlılar yaşamını sürdürebilmek için suya gereksinim duymaktadır. Dünyadaki suların sadece %0.3’ ü içilebilir, kullanılabilir sudur. Özellikle artan nüfusla birlikte kullanılabilir nitelikte olan sular da gittikçe azalmaktadır. Bunun yanı sıra kullanılabilir dediğimiz suların kirletilmesi de yaşanan su sıkıntısını gittikçe çözülemez noktaya taşımaktadır. Yani yer altı ve yerüstü sularının kirlenmesi su sıkıntısı yaşanmasına neden olacaktır. Özellikle ülkemizde yıllık yağış oranının düşük olduğu dönemlerde suların da kirlenmesiyle yaşanacak sıkıntı ciddi boyutlara ulaşacaktır.
Su doğada doğal bir döngü içerisindedir. Canlılar suyu bu döngü içerisinde ihtiyaçları doğrultusunda kullanır ve döngüye tekrar verir. Bu döngü sırasında süreçte suya karışan çeşitli fiziksel kimyasal organik atıklarla su kirlenir. Su kirliliğini şu başlıklar altında toplayabiliriz
- Hızlı nüfus artışı,
- Şehirleşme,
- Sanayileşme,
- Tarımda kullanılan ilaçlar ve kimyasal gübreler.
Bu sebepler içerisinde sayılan şehirleşme ve sanayileşme oranının önemi bir yerin gelişimi ile doğrudan ilgili olduğundan, önemi tartışılmaz. Fakat bu tarz yerlerden çevreye arıtılmadan bırakılan sular yer altı sularına direk karıştığından ya da akarsulara karıştığından su kirliliğine etkisi büyüktür. Özellikle büyük şehirlerde bulunan büyük sanayi kuruluşları katı ve sıvı atıklarının çevreye oldukça zararlı olduğu bilinmektedir. Sanayinin gelişmesi ile birlikte kırsal kesimden büyük şehirlere göç arttığından şehirlerde düzensiz yerleşimler olmakta bu da kaynak sularının fazlaca kullanılmasına ve atık suların kontrolsüz doğaya salınmasına neden olmuştur. Bunun yanında tarımda bilinçsizce kullanılan kimyasal gübreler ve ilaçlar toprağın kirlenmesine ardından da bu zararlı maddelerin yağmur sularıyla birlikte yer altı sularına karışmasına neden olmaktadır.
Su kirliliğine neden olan en önemli faktörlerden biri de evsel atıklardır. Evlerde kullanılan deterjan kalıntılarının doğal sulara karışması da su kirliliğinin başlıca nedenlerindendir. Özellikle göl nehir kenarlarında bulunan büyük şehirlerde yerleşim yerlerinin atık suları bu suları oldukça fazla kirletmektedir.
Su kirliliğini oluşturan diğer faktörler de kimyasal atıklar, lağım suları, petrol ve nükleer atıkların arıtılmadan doğrudan doğaya salınmasıdır. Bu atıklar arıtma işlemi uygulanmadan doğaya gönderilirse zamanla yer altı sularını kirletecektir.
Zaman içerisinde bu faktörlere bağlı olarak kirlenen suların insanlara, hayvanlara, çevreye ve bitkilere olumsuz etkilerinin olması kaçınılmazdır. Yaşamın en temel ihtiyacı olan suyun kirlenmesi bütün canlıların yaşamını tehlikeye sokmakla beraber ülke ekonomisine de oldukça zara vermektedir. Birçok olumsuz etkisi bulunan su kirliliği hızlı nüfus artışı nedeniyle de önüne geçilemez bir hal almaya başlamıştır. Kirlenen yer altı sularının insanların ihtiyaçlarını karşılamak için kullandığı sular olduğu düşünülürse bu sularla birlikte birçok hastalığın da ortaya çıkma olasılığı çok yüksek olacaktır. Kirli sular insan ve hayvan sağlığını tehdit etmekte bitkilerin de yaşamına olanak vermemektedir. Arıtılmadan kullanılan sular salgın hastalıkların oluşması ve taşınması için uygun koşulların sağlanmasına yol açar. Bu yüzden şebeke sularının da mutlaka akıtılması gerekmektedir.
Su kirliliği ayrıca ülke ekonomisini de olumsuz etkilemektedir. Su kirliliği arttıkça suları arıtmak için kullanılacak tesislerin de artması gerekmektedir. Bu da doğal olarak ekonomik yönden çeşitli masraflara yol açmaktadır. Ayrıca suların kirlenmesi su canlılarının da yaşamını tehlikeye soktuğundan bu canlıların nesillerinin tükenmesine ve su ürünlerinin azalmasına neden olmaktadır.
Bütün bu nedenlerle kullanıldıktan sonra doğaya verilen atık suların kirli olarak verilmemesi arıtılması gerekmektedir. Kullanılmış, kirlenmiş atık suların doğaya arıtılarak verilmesi su kirliliğini oldukça azaltacaktır. Bunun yanında önleyici tedbirler alınarak da su kirliliğini en aza indirmek mümkündür. Evlerde kullanılan deterjanların içeriklerinin doğaya uygun olup olmadığı bilinmeli zararsız içerikteki ürünler tercih edilmelidir. Çeşitli sanayi kuruluşlarından doğaya verilen atıklar mutlaka standartlara göre arıtılmalıdır. Fabrikadan çıkan atıkları direk sulara karışması önlenmelidir. Su kaynaklarının çevresi temiz tutulmalıdır. İnsanlar bilinçlendirilmeli su kirliliğine neden olanlara caydırıcı tedbirler alınmalıdır. Atık suların bir yerde toplanıp atık su tesislerinde arıtılarak doğaya verilmesi de en etkili çözümlerdendir.